Salı, Ekim 31, 2006

ASAL Macerası...

İki gündür askerlik tecili için koşturuyorum. Başıma gelmeyen kalmadı, delirttiler en sonunda. Ama en nihayetinde aldık tecilimizi.

30 Ekim 2006: Sabah evden çıkılır ve ilk önce fotoğrafçıya gidilir. Vize başvurum için fiyakalı bir resim lazımdır ve bunun için gerekli işlemler yapılır. Onun ardından da Tepecik'te askerlik şubesine doğru yola çıkılır.. Şubeye vardığımda tüm cihanın orada toplandığını düşündüm bir an. Küçük küçük onlarca bölümde toplanan yurdumun yağız delikanlıları işlem yapmak için kasmaktadırlar. Bilmediğim terimleri anlamaya çalışıyorum. En nihayetinde, bir on on beş dakika sonra Yedek Subay İşlemleri bölümüne gitmem gerektiğini öğrendim. 4 yıllık üniversite mezunlarının o bölüme gitmeleri gerekiyormuş. Tamam dedim, gittim. Nazik bir bayan belgelerimi kontrol etmeye başladı. Geçici mezuniyet belgesi, nüfus fotokopisi...

"Şuradaki masadan bir anket formu ile bir dilekçe doldur, iki adet nüfus fotokopisi, üç adet geçici mezuniyet belgesi fotokopisi, eğer bir hastalığın varsa 12 adet, yoksa 6 adet resimle bana gel"

Tamam dedim. Yanımda daha önce çekilmiş olduğum üç adet vesikalık vardı. Bunun üzerine sabah gittiğim fotoğrafçının yolunu tuttum, gerisin geriye Alsancak... Acilen vesikalık istiyorum dedim, fiyaka olmasına gerek yok. Tamam dediler, hemen çekildik, geçmiş olsun, on dakikada aldım resimleri. Sonra eve gidip formları doldurdum, fotokopileri çektim ve askerlik şubesine geri gittim..

Saat 12:10 gibi oradaydım ancak öğle tatili olduğunu unutmuşum. Saat bir buçuk gibi gel dediler, tamam dedim, gittim bir şeyler yedim, Score dinledim, zamanı geçirdim bir şekilde. Saat 13:30'da geri döndüğümde yüzlerce insanın beklediğini gördüm. Kapılar açıldığında herkes koşturmaya başladı, ben de koştum onların peşinden, attık kendimizi içeri.

Tekrar o kadını buldum bir şekilde. "Tamam" dedi "sen ver şimdi bana bu belgeleri, otur şuraya, bilgisayarlarımız daha açılmadı, açılınca ben seni çağıracağım"..

15 dakika sonra çağırdı beni kadın, "al" dedi "bu belgeleri, askeri hastaneye muayene ol sonra belgeyi bana getir".

Oradan çıktım askeri hastaneye gittim, Hatay'a. Danışmaya sordum polikliniklere git dediler. Gittim, gişedeki bayana elimdeki belgeyi uzattım, bir şey söylemedim:

"Ah biz de seni arıyorduk!"
"?? Neden ki?"
"Bugün bana bir komando bul demişlerdi, tam da üstüne sen geldin."
"Ahah, (çok komik) yok daha vakti var onun. Okuduk 15 yıldır biraz ara verelim."
"A-aa neden?"
"Eh.."
"Ne mezunusun sen?"
"Arkeoloji."
"Ya bişii sorcaam. İsa'nın kadehi gerçek mi?"
"???"
"Hani filmlerde görüyoruz ya oradan..."

O an beynim durdu, zaten yorgunum, ıslağım, bir de kadının ne dediğini anlamak için kasıyorum. Neyse cevap verdim tabi. "Bilmiyorum" dedim, "gerçek diyenler var, değil diyenler var, bence gerçek". Ne kadının ne sorduğunu anlamıştım, ne de verdiğim cevabın mantığını, ama sanırım DaVinci'nin Şifresi'nden bahsediyordu belki de..

"Tamam" dedi kadın, "Saat 15:30'da gel kağıdını al." Kadın bunu söyler söylemez ASKERLİK YAPMASINDA BİR SAKINCA YOKTUR damgasını bastı. Bu muydu muayene dedim içimden..

Askeri hastaneye girişte telefonu, iPod'u kapıda teslim etmiştim, hiçbir şey yoktu vakit geçirecek. Kantine gittim, puding yedim, çay içtim, bekledim yine bir buçuk saat. Ama çok sıkıldım bu sefer.

Saat 15:30 gibi gittim kadına tekrar kağıdımı almak için, ancak bu sefer orada başkası vardı...

"Bizim belgeler çıktı mı?"
"Ne zaman al demişlerdi?"
"Üç buçuk."
"Adın ne?"
"Pink Floyd."
"Al."
"Başka imzalatmam gereken bir yer var mı?"
"BİTTİ!"

Tamam dedim, sanırım muayene bu kadar, baştabip imzasını gördüm kaşesini vs. herhalde dedim her şey yolunda.. Gerisin geriye Tepecik Askerlik Şubesi'ne gittim, içeri girdim, kadını buldum, belgeyi uzattım...

"Buyrun."
"Tamam sen şimdi geç otur ben senin belg... Ama bir dakika burada mühür eksik?"
"Nasıl?"
"Sen muayene oldun mu?"
"Danışmaya gittim böyle böyle oldu sonra bekle dediler, sonra böyle böyle oldu aldım geldim belgeyi."
"Yahu sen hastaneye kaydını yaptırmamışsın, muayene olmamışsın."
"Ama damga bastılar, askerlik.. elverişli.. ama.. ama..."
"Git muayeneni ol öyle gel."
"Tamam."

Tabi sinirliyim haliyle, kime kızsam bilemiyorum. Saat olmuş 4, iş bugün bitsin istiyorum, atladım bir taksiye hiç durmadan koşa koşa Hatay'a geri gittim, buldum "İsa'nın Kadehi"ni dedim siz yoktunuz ben belgeyi aldım şubeye götürdüm almadılar vik vik vik...

"A-aaa."
"???"
"Ya sen muayene olmadan bize gelmişsin, e bizim de gözümüzden kaçmış damgaların olmadığı.. Ya canım kusura bakma senin muayene olman lazım. Muayeneni ol direkt al belgeyi götür şubeye, bize gelmene gerek yok yeniden. Ama şimdi muayene bölümleri kapalı, yarın gelmen lazım."
"Saat 4 buçuk, kapandı muayeneler."
"Ya normalde açık ama bilmiyorum sanırım hastası var."
"(??) Tamam."

Sinirlendim tabi, eve gittim geriye.

31 Ekim 2006: Sabahın köründe kalktım bugün, hemen gittim Hastaneye. Gittiğim birimlerin adını da unuttum ama ilk önce kayıt bürosu gibi bir yere, sonra başka bir yere, sonra da genel cerrah'a gittim. Tek tek anlatmayayım, Nescafe 3'ü bir arada olsun çünkü hepsinde aynı diyalog geçti.

"Çocukluğunuzdan bu yana herhangi bir kaza, ameliyat geçirdiğiniz oldu mu?"
"Hayır."
"Ailenizde kronik rahatsızlığı olan var mı?"
"Hayır."
(Pat pat fıtı fıtı pat! » Mühürler, imzalar)

Sonra askerlik şubesine geri gittim Tepecik'teki. Yedek Subay İşlemleri bölümündeki kadın yoktu bir adam vardı bu sefer. Verdim belgeleri, tamam sen geç otur ben vereceğim belgelerini dedi...

"Ne kadar tecil ediliyor?"
"Bir yıl."
"Daha uzun süre mümkün mü?"
"Hayır."
"Tamam, teşekkürler."

Bir süre sonra verdiler belgemi, 30 Kasım 2007'ye kadar tecilliyim, askere gitmiyorum 2007 sonuna kadar. O zamana kadar kahrımı çekeceksiniz. Ancak keşke daha uzun süre uzatabilseydim.

Pazartesi, Ekim 30, 2006

Sanatsal.Net'in buradaki durumu...

Ya bilmiyorum, Sanatsal.Net'e eklediğim galerileri burada da duyurmak istiyorum, sonuçta ziyaretçilerin bilmesi gerekiyor. Ancak önümüzdeki birkaç gün Sanatsal.Net'e sürekli yeni galeriler ekleyeceğimden, bu blogun bir nevi Sanatsal.Net blogunun tekrarı olmasından korkuyorum. O yüzden Sanatsal.Net'e eklediğim içeriği bundan böyle burada yayınlamamaya karar verdim, en azından küçük linkler halinde yayınlarım. Siz yine de sağdaki Sanatsal.Net linkinden sık sık takip edin.

Cezanne, Paul

Caravaggio, Michelangelo Merighi da

Canaletto

Butler, Theodore

Bruegel, Pieter, the Elder

Braque, Georges

Boudin, Eugene

Botticelli, Sandro

Bosch, Hieronymus van der

Blake, William

Pazar, Ekim 29, 2006

Bacon, Francis



francis bacon 22 ocak 1561'de londra'da doğdu. babası sir nicholas bacon kraliçe elizabeth'in mühür lordu, annesi ann ise sir anthony cook'un kızlarından biriydi. daha çocukken çok ciddi davranması nedeniyle kraliçe elizabeth, onu "küçük mühür lordu" diye çağırırdı. bir öyküye göre bir gün kraliçe kendisine kaç yaşında olduğunu sormuş. bacon da "haşmetmeabınızın uğurlu saltanatından iki yaş daha genç" yanıtını vermişti. 1573 yılının nisanında cambridge üniversitesi'ne gönderilmiş ve on altı yaşına kadar orada okumuştur. öğrenimi sırasında aristo felsefesinden hoşlanmamaya başlamıştı. "filozofun değersizliğinden dolayı değil, felsefesinin verimsizliğinden, yalnızca tartışma ve kavgalara yol açmasından, insan yaşamı için yararlı yapıtlar yaratma bakımından kısır olmasından dolayı" beğenmediğini söylüyordu. yaşamı boyunca hiç değiştirmediği bu kanısı, onun daha sonraki felsefi durumunu belirlemede önemli rol oynadı...
  • Yazının devamını buraya tıklayarak okuyabilirsiniz
  • Altdorfer, Albrecht



    Alman Ressam ve yayımcı. İki ağaç oymacısı Durer ve Mantegna ile bağlantı kurduğu yer olan Avusturya'da öğrenim gördü. Bununla beraber kariyerinin geri kalan kısmını, Regensburg'ta geçirdi ve burada din ve tarih konusunda ihtisas yaptı. Yenileşme çağındaki diğer sanatçılar gibi, çalışmalarındaki peyzajlarda dini görüşü yansıtan öğelerin vurgusu daha azdı ve Altdorfer, Danube Ressam Okulu'nun en önemli temsilcilerinden biriydi. Onun en önemli çalışması, Battle of Issus (1529, Münih, Alte Pinakothek) idi...
  • Yazının devamını buraya tıklayarak okuyabilirsiniz
  • Bouguereau, William Adolphe


    William Bouguereau (Adolphe adını kullanmazdı) Fransa’nın atlantik kıyısındaki La Rochelle’de, 30 Kasım 1825’de doğdu. Çok erken bir yaşta resime ilgi duymaya başladı. Denir ki tıpkı Mozart gibi o da daha çok küçük yaşta resme olağanüstü bir yetenek gösterirdi...
  • Yazının devamını buraya tıklayarak okuyabilirsiniz
  • Sanatsal.Net geri dönüyor, artık...

    Sanatsal.Net'i kaçınız hatırlıyor, kaçınız biliyor bilmiyorum tabi ki, ama zamanında benim göğsümü kabartan ve beni çok mutlu eden bir projeydi Sanatsal.Net.. Bana ilk kodlarımı yazdırmış, pek çok kapı açmıştır kendisi. Tabi sonra bir sürü şey oldu, site talihsizliğe büründü ve kapanmak zorunda kaldı. Daha sonra da ben pek ilgilenemedim böylece yıllar geçti aradan. Ancak artık dayanamadım ve Sanatsal.Net'i baştan yaratmaya karar verdim.

    Beta aşamasına Blogger ve Google Picasa üzerinden geçildi şimdilik. Sitenin kendisi sürekli gelişim halinde olacak.

    Sanatsal.Net'in blogger üzerinden yayınlanan beta aşamasına sanatsalnet.blogspot.com adresinden ulaşabilirsiniz. Hatta ilk galerisini bile ekledim. Az sonra düzenli olma takıntım gereği (anlatırım bir ara) eklediğim galeriyi bu sayfaya ayrı bir girdi olarak gireceğim.

    Mozilla FireFox 2.0 Final çıktı!



    Mozilla Firefox 2.0 Final çıktı birkaç gün önce. Ancak garip bir tesadüf olmuş, şöyle ki:
    - Firefox 1.0, ilk 24 saatte 1 milyon kez indirilmiş.
    - Firefox 1.5, ilk 24 saatte 1.5 milyon kez indirilmiş.
    - Firefox 2.0, ilk 24 saatte 2 milyon kez indirilmiş.



    Gelin Firefox 10.0 yapalım hemen, FireFox 10 milyon kez indirilsin, herkes FireFox kullansın, lütfen!

    pudra şekeri

    Cumartesi, Ekim 28, 2006

    Unutmayalım, unutturmayalım.


    Bu gece saatlerimizi bir saat geri alalım, yarın bir saat daha çok uyuyalım.

    cFosSpeed İncelemesi

    Gün geçtikçe büyüyen P2P trafiği, sahip olduğumuz internet bant genişliğimizi tümüyle kullanmakta. Ancak, özellikle ülkemiz geniş bant kullanıcılarının tamamına yakının ADSL bağlantısını tercih etmiş olmalarından dolayı, P2P ağlarını kullanan ADSL kullanıcıları kısmen sorun yaşamaktadırlar. eMule gibi programları kullanan kullanıcıların yaşadığı en temel problemlerden biri, bu tip bir program kullandıkları zaman diğer internet sitelerini dolaşamaz duruma gelmeleridir. Bunun birkaç sebebi var.

    Öncelikle ADSL bağlantısının teknik yapısı nedeniyle, aynı anda hem upload hem de download yapmanız mümkün değildir. Bu sebeble eMule vb. programlar açık olduğu zaman, hem diğer siteleri gezmeniz zorlaşır, hem de programdan beklediğiniz indirme performansını alamazsınız. Tabi bu durumda biz cin Türk insanının aklına hemen "e o zaman ben de upload'u kısarım, olur biter" fikri gelmektedir. Ama işte elin cin gavuru da bizim gibi cinlerin bu şekilde düşüneceklerini kavramış olacaklar ki, dosya paylaşım programlarına kredi uygulaması getirmişlerdir.

    Ne kadar ekmek o kadar köfte hesabı, sürekli dosya indiren ve hiç dosya göndermeyen kullanıcılara birtakım yaptırımlar uygulamaktadır bu programlar. Genelde indirdiğiniz her 3 KB için, sizden 1 KB gönderim yapmanız gerekmektedir. Sistemin bu şekilde işlemesi, elbette P2P ağlarının geleceği açısından çok önemlidir. Çünkü eğer herkes dosya indirmek isteseydi, piyasada dosya gönderen olmayacağı için kimse dosya indiremezdi, öyle değil mi ama?

    İşte bu sebeple, paylaşım programlarını kullanırken upload yapma zorunluluğu olduğundan dolayı başka hiçbir programı açık tutamayanlar ve ayrıca ADSL kullanan kullanıcılar, altyapıları gereği yeteri kadar download verimi alamadıklarından dolayı, onların bu sorununa çözüm olacak birtakım programlar bulunmaktadır piyasada.

    İşte bunların en önemlisinin adı cFosSpeed. Bu programı sisteminize kurduktan sonra, özellikle ADSL kullanıcıları için söylüyorum, internette dolaşmak hiç bu kadar keyifli olmamıştı diyeceksiniz. Çünkü bu program sayesinde sürekli upload yapsanız bile downloadunuzda herhangi bir azalma olmayacaktır. İki yıla yakın bir süredir kullanıyorum bu programı. Şu anda kullandığım 512/128 kbps ADSL bağlantısı ile 12 KB upload yaparken, 54 KB download yapabiliyorsunuz aynı zamanda.

    Programla ilgili daha ayrıntılı bilgiyi, carpe.diem'in hazırladığı muhteşem cFosSpeed incelemesi'nde bulabilirsiniz. Ben bir önbilgi vermek istedim. Bu incelemeyi okuyarak programın kurulumu ve ayarları ile ilgili bilgiyi alabilirsiniz. Teşekkürler carpe.diem.

  • cFosSpeed programın resmi sitesi.
  • eMule Project.
  • DivXPlanet Forumları.
  • Soğuyor havalar yavaşından...

    İyi geceler...

    Yatacağım birazdan, geç oldu yine bugün. Ancak yatmadan önce söylemek isterim ki, her nasılsa Google'dan 3,70 $ kazanmışım ben AdSense sayesinde. Daha önce hiç reklamını bile yapmadığım, sadece kendi çıkarlarım uğruna kurduğum bir hosting şirketinin sayfasına AdSense reklamları yerleştirmiştim, bugün bir baktım ki meğerse o sayfa binlerce gösterim yapmış, üstüne üstlük siteye giren insanlar bir de sitedeki linklere tıklamışlar. Cillop olmuş. Haydi şimdi bunu 100 $'a tamamlayalım da göndersinler bana paramı.

    İyi geceler...

    Anket


    Create polls and vote for free. dPolls.com
    Anketin süresi 7 gündür.

    Cuma, Ekim 27, 2006

    Evanescence - The Open Door

    Free Image Hosting at www.ImageShack.us Canımızın içi live performance saçması Amy'mizin yeni albümü çıktı. The Open Door adı albümün. Bir önceki albümlerinin* dehşetengiz başarısının ardından (evet 15 milyon satmışlar, ben de duydum) 3 yıl geçti ve yeni albümleri ramazan pidesi tadında raflarda yerini aldı.

    Albümün açılış parçası* aslında albümün geri kalanındaki şımarıklığı hissettiriyor en başından. Bir kere teyzemiz kendisine acı çektiriyor, güzelim yorma sesini bu kadar. Tamam sesin stüdyoda çok güzel bülbül gibi gerçekten, ancak sahnede sıçıyorsun bazen. Artık mp3 var albümü dinler zaten herkes, dert etme. Daha da yormuşsun kendini bu albümde, tamam dinlemesi daha da güzel bir sesin olmuş, tarz falan da değiştirmişsin, ama sonrasını hiç düşünmedin mi kurban? Bunun da turnesi var turnikesi var.

    Kıllığımızı da yaptıktan sonra, gelelim albümün eleştirisine tabi, ayıp olmasın. Öncelikle albüm güzel olmuş. Gerçekten güzel olmuş. Hani emme basma tulumba gibi değil de, sanki biraz pop-art tadında, biraz da Bring Me to Life Remix'i tadında şarkılar var, olmayacak değil.


    Albüm biraz daha sert olmuş sanki. Gitarın sesi biraz daha yakar olmuş. Biraz Nightwish havasında şarkılar var, ancak kesinlikle "nerede o Hello..." dedirtiyor bu albüm. Geçen albümdeki intihar sebebi şarkılara bu albümde rastlamak pek mümkün değil.

    Weight of the World ile dünya'nın ağırlığını hissediyorsunuz evet, özellikle şarkının ilerleyen bölümlerinde biriken gazınızı alan bölüm mevcut, dinleyiniz o sebeple. Albümün çıkış parçası Call Me When You're Sober ise bekleneni vermedi bende. Albümdeki ilk şarkı Sweet Sacrifice çıkış parçası olarak daha iyi olurdu bence, tabi bu bir pazarlama stratejisi olabilir, ona diyecek sözüm yok*.

    Şöhret

    Yok hayır deli değilim ben kesinlikle merak etmeyin, sadece arada bir Şöhret'i izliyorum inkâr edecek değilim. Malum dizimizde Esma var, Nurseli İdiz var, ve diğerleri var. Ancak yahu bu dizi her seferinde Gülşen'in (a.k.a. Işıl, a.m.a. Esma) "Mert?!" demesi ve o yüz ifadesiyle mi bitmeli? Yani 5 bölümdür çözülemedi gitti şu Efe'nin durumu.



    4 yıl geçti sorunsalı
    Bu diziyi izleyenler bilir, aslında bu dizinin bir sorunu, dizide (özellikle geçtiğimiz sezon) zamanın çok çabuk geçmesi idi. İki üç bölümün ardından (genellikle konu tıkanınca) "3 ay sonra..." deyip haydaa yepyeni bir konuya başlıyorlardı mesela. Bu sezon başladığında bir de baktık ki "4 yıl sonra..." dedi hemen başında. Bizim küçük kız şırfıntı olmuş (zaten meyilliydi), diğerleri de birden bire saray yavrusunda yaşamaya başlamışlar. E tabi dizinin eski popülerliği gidince yeni sezonun ilk bölümü izlenmemiş olacak ki, takip eden bölümlerin her birinde şu tip diyaloglara rastlamak olası:
    - Yahu üzerinden tam 4 yıl geçti, daha niye bu kadar uzatıyorsun?
    - 4 yıl boyunca senin aşkınla yaşayacak değilim.
    - Sensiz geçirdiğim 4 yıl boyunca seni unutmadım.
    Tabi dizinin ilk bölümlerini izlemeyenler, hatta başladığından haberi bile olmayanlar, sonraki bölümleri izlediklerinde oha falan olmamak için iki replik arasında sıkıştırmadan edemediler.

    Bu da içten gelen bir serzenişti, belirtmek istedim gecenin bu vakti.

    24

    Neredeyse taharet musluğunda bile kamera olan 24 dizisinin 5. sezonunu izliyorum şu sıralar. Hayır anlamadığım, Martha o kağıtları aldığına kimseyi inandıramıyor, yahu kimsenin aklına gelmiyor mu "ulan kadın belki doğru söylüyordur, bakalım güvenlik kamerasına kadın oraya girdi mi, bir şey aldı mı, kağıtlardan eksik olan var mı?". Yok anam yok, bu dizi adamı rezil de eder vezir de.

    Ha severek izliyoruz o ayrı tabi.

    29 Ekim

    Annem hep derdi, 29 Ekim'den sonra kışlıklar çıkarılır, yazlıklar kaldırılır. Doğru diyormuş kadın.. Gerçi 29 Ekim'e daha 2 gün var neredeyse ama olsun, yine de serinledi sanki hava biraz. Sakın neyini seviyorsun bu havanın gibisinden sorular sormayın, bu yaz doydunuz sıcağa siz, şimdi biz soğuk hava severlerin sırası artık. Yetti bu sıcaklar yazın, bakın sizin için sağa bi hava durumu şeysi koydum, günden güne havaların nasıl soğuduğunu izleyesiniz diye :)

    Daha yazacaktım ama, Philip yemek yapmış çağırıyor beni, neyse yazarım sonra.

    edit: Yemeğin olmasına beş dakika varmış. Bu arada yazayım dedim: Broker'ıma KCHOL alalım dedim, o bana GLYHO alalım dedi, GLYHO aldık. Gelişmeleri izliyoruz sayın seyirciler.

    edit (03.11.2006): Gelişmeleri izledik sayın seyirciler, sıçtık sonuç itibarıyla. Olsun canımız sağolsun.

    Perşembe, Ekim 26, 2006

    Ayvalık - 2

    Döndüm sonunda Ayvalık'tan. Gerçi sadece bir gün kaldık orada ama çok uzun süre geçti. Dün gittik, Frances'in bir arkadaşının pansiyonunda kaldık, Anette's House adında çok güzel bir pansiyonda kaldık. Pansiyonun sahibi Anette, bize kendi yaptığı Alman ekmeğini ikram etti kahvaltıda. Bir sürü şişman kedisi var pansiyonun bahçesinde, hiç utanmadan, sıkılmadan bacağınıza oturup yalanmaya başlıyorlar sanki sizin kucağınızda değilmişçesine.

    Ondan sonra Cunda adasına gittik, orada Uno adında bir restoranda muhteşem bir öğlen yemeği ve Hüsnü'nün Yeri'nde de envai çeşit balık yedik. Papilina mı Papalina mı ne Ayvalık'a özgü olduğunu düşündüğüm mikroskobik boyutlarda bir balığın o kadar lezzeti içerdiğine inanmak mümkün değil.

    Tabi gün içerisinde White Knight Café'de oturmadan olmazdı. Yine kedi dolu bir café/bar olan bu mekanın fiyatlarının ucuzluğuna ve kalitesine inanamazsınız.

    Zeytin yağı da meşhurmuş oranın, aldım hemen. Gün içinde Midilli adasına turlar düzenleniyor, ancak bunun için bile vize isteniyor, keşke olmasa.

    Perşembe günleri semt pazarı tadında bir şey kuruluyor tüm Ayvalık civarında. Sebzeden ayakkabıya aradığınız her şeyi orada bulmak mümkün. Hatta o kadar popülerleşmiş ki bu pazar, Yunanistan'dan falan geliyorlar bu Pazar için.

    Bir de sanırım şehrin %50'sinden fazlası yabancılarla dolu. Türk'ten fazla yabancı gördüm dersen yalan söylemiş olurum elbet ancak gerçekten gözle görülür fazlalıkta yabancı var. Sanki Almanlar çoğunlukta gibi.

    Satıcılarının birçoğunun şakır şakır Yunanca konuşması da gözümden kaçmadı.

    Neyse şimdilik bu kadar.

    Çarşamba, Ekim 25, 2006

    Ayvalık

    Bugün Ayvalık'a gidiyorum, birazdan yola çıkacağız Philip ile. Frances'i ziyaret edeceğiz. Kendisi bu aralar Ayvalık'taki evinin tadilatı ile boğuşuyor, evde yatacak yer yokmuş. Bize bir pansiyon kiralamış öyle söyledi. Dün geç yattım zaten nasıl da uykum var bir bilseniz. Sabah telefon kendinden geçmiş bağırmaktan ben hiç duymadım.

    Neyse, geldiğimde görüşürüz. Ha bu arada Sebat Tur ile gidecekmişiz. Telefon numarası 472 01 99. Hayır dün aramıştım otobüsünüz ne zaman diye, 45 dakikada 1 otobüsümüz var dedi. Acaba her çeyrek kala mı yoksa 07:00, 07:45, 08:30, 09:15, 10:00, 10:45,... şeklinde mi gidiyor merak ettim de sormayı unuttum. Neyse gidince görürüz.

    Not: Profilimdeki resme tıkladığınızda Demeter Tarım web sitesine gidiyor. Demeter Tarım'da çalışmıyorum ben, siteleri ile ilgilenmiştim bir ara, CuteFTP'de faremin ilk gördüğü hosta tıklayıp resmimi göndermiştim. Resmin orjinali hem daha büyük, hem daha güzel.

    İyi geceler...

    Google Adsense yetkilileri başta olmak üzere herkese iyi geceler (Adsense üyeliği açtım, sitemi kontrol edeceklermiş iki iş günü içerisinde, kesin birileri uğrar, ben de selam etmek istedim kendilerine, seviyorum sizi).

    Ha bu arada pinkfloyd subdomainini istemeyin, vermem.

    Salı, Ekim 24, 2006

    .domain avcısı

    Aslında domain avcısı ne kadar doğru bilmiyorum, sonuçta bu işi kendilerine iş edinmiş elemanlar var, ancak ben yine de deniyorum. Aslında bugüne kadar yaklaşık 30 tane domain almış, kimilerini de geri satmış durumdayım. Lakin bugün bir sürü domain aldım yine, tutamadım kendimi. Özellikle çok sınırlı sayıda kalmış olan üç harfli domainlerin birkaçına şans eseri ulaşabildim ki bunların bir tanesi p00.org. yahu ben şimdi bu domaine site yapmayım de ne yapayım?

    Bunun yanısıra bugün yine dünden kalan bayram muhabbetleri sürdü. Gerçi ben bir yere gitmedim ancak ahali dün bizde kalmıştı, sabah çıktık, kıbrıs şehitleri'ne gittik bir şeyler yemek için. ben pizza istedim, diğerleri istemedi. sonra biz de yemedik.

    Eve geri geldik, V for Vendetta'yı izleyelim dedik ama konu konuyu açınca film piç oldu tabi, izlemedik hiç muhabbetten. Ben görmüştüm gerçi o filmi daha önce.

    Aslında bu blog sitesini neden açtım bilmiyorum. Adını hiç sevmiyorum mesela, yapsana.com hiç çekici gelmiyor. yazsana.net olabilirdi gerçi, bakın boş domain kimse almamış. ben de almıyorum ilk okuyan kaçırmasın alsın domaini, yapsana.com'a rakip olsun :P

    Ha bir de yapsana.com'u kullanmaktan vazgeçtim. Yıllar önce aldığım babalar gibi pinkfloyd.blogspot.com var şimdi satsam zengin olurum. Neyse buradan devam, belki yapsanayı backup olarak kullanırız.

    Pazartesi, Ekim 23, 2006

    2006.10.23

    Bugün bayramdı, her zamanki ritüelin ardından sıkılıp eve geldim ben saat 3 gibi sanırım. Biraz klan savaşlarında, biraz da bitefight'ta takıldıktan sonra zaten geri kalan kuzenler geldiler bana Alsancağa*. Biraz evde takıldıktan sonra da Stafilina'ya gittik oturduk köşede. Sonra ben yine eve geldim, klan savaşlarında takılırken o link senin bu link senin derken yapsana.com'a ulaştım. Her ne kadar sitenin adını çok boktan bulsam da üye olduk. Alın bu da ilk yazım.

    Cuma, Ekim 13, 2006

    pinkfloyd geldik yuri gideceğiz bu dünyadan

    Aslında şimdilik bu ilk blog girdisi olarak kalsın, sonra değiştiririz.