Cumartesi, Eylül 22, 2007

Rotterdam 3: Türkiye

Garip bir şehir yahu burası. Nasıl anlatsam ki... Türk popülasyonunun en yoğun olduğu Avrupa şehrinin Almanya olduğu aşikar. Ancak ben Köln'deyken, ne yalan söyleyim, ne bu kadar Türk gördüm, ne de Türkler tarafından işletilen dükkan. Üstelik Rotterdam'da garip olan şey, mağaza isimlerinin de Türkçe olması. Ömür lokantası, Dünya Döner, Ayhan Emlak... Onlarca mağaza hepsi Türkçe. Girdiğim her mağazada mutlaka bir Türk ya çalışıyor ya da alışveriş yapıyor.

Kısacası, ek$i'de birisinin dediği gibi, Rotterdam'ı ziyaret etmemiş bir kimse, ben Türkiye Turu yaptım diyemez, dememeli.

Rotterdam Köln'e kıyasla küçük bir şehir ancak dünyanın en büyük limanlarından biri bu şehirde bulunuyor. Şehir, II. Dünya Savaşı'nda Almanlar tarafından dümdüz edildiğinden, şehirdeki binaların hepsi yeni, modern. Mini bir Manhattan hissi vermiyor değil.

Garip olan bir diğer şey ise, mağazalar kredi kartı kabul etmiyorlar. Büyük alışveriş merkezleri bile. Kredi kartına karşı bir antipatisi var bu insanların. Ola ki Rotterdam'a, daha doğrusu Hollanda ve çevresindeki Felemenk ülkeleri ziyaret etmek istiyorsanız, yanınızda mutlaka nakit bulundurun, aksi bir durumda aç kalabilirsiniz, zira biz dün çok sıkıntı çektik.

eBay'de satmak üzere 7 adet GPS alacaktım, toplam fiyatı 1500 Euro. Ama adam kredi kartı kabul etmedi, olacak şey değil.

Neyse, bugün belki Amsterdam'ı ziyaret edebiliriz. Rotterdam'da alışverişten başka yapacak pek bir şey yok gibi görünüyor. Belki de etmeyiz, dur bakalım, şimdi belli değil, daha yeni kahvaltı ettik.

Yarın akşam Brighton'a, eve geri dönüyoruz. Özlemedim değil.

Cuma, Eylül 21, 2007

Rotterdam 2: Hırsız Çay

Kahvaltı ettim az önce. Şimdi de çay içiyorum. Otelin odasında su ısıtıcısı var ama odaya çay koymamışlar, oldu mu şimdi? İtiraf ediyorum, kahvaltı salonundan 6 adet poşet çay çaldım, duyurulur :P

Perşembe, Eylül 20, 2007

Rotterdam 1: Modern

Farkindaysaniz Antwerp ile ilgili bir sey yazamadim cunku bulundugumuz otelde internet yoktu, ayrica hava da cok soguktu. Antwerp ile ilgili soylenecek pek bir sey yok aslinda. Sadece katedral guzel ve bir cadde uzerinda 4 adet McDonalds bulunmasi beni sasirtti. Onun disinda pek bir sey yok aslinda.

Rotterdam'a geldik bugun. Yine soguk hava, sanirim, en azindan Kuzey Avrupa'ya kis gelmis gibi gorunuyor.

Bugun biraz gezdik otelin konumu tam alisveris yapilacak yerde. Butun gunumuzu orada gecirdik, simdi de bir bar (!)'a geldik. Her sey yolunda. Pazar gunu Brighton'a geri donecegiz.

Sonra yine yazarim, simdilik iyi gunler.

Pazartesi, Eylül 17, 2007

Köln 3: MediaMarkt

Bugün biraz alışveriş yapalım dedik. Almanya'nın en büyük elektronik ürün satan mağazalar zincirlerinden birisi olan MediaMarkt'ın Köln'deki mağazasına gittim, alınacak elektronik ürün çok tabi, ama tabiri caizse nefsime hakim oldum ve hiçbir elektronik ürün almadım :P Ancak birkaç DVD aldım. Bunlardan birisi David Gilmour'un son DVD'si olan ve Londra'daki dünya premierine katıldığım Remember That Night, bir diğeri de Rammstein'ın Völkerball Limited Edition DVD'si oldu. Eve dönünce uzun uzun izlerim artık.

Yalnız düşünün bu kadar büyük bir mağazalar zinciri var, ancak kredi kartı kabul etmiyorlar. Ayıp yahu. Debit kabul, nakit ödeyenin başlarının üzerinde yeri var ama kredi kartına gelince yok. Neyse allahtan yanımızda DVD'leri ödeyecek kadar nakit vardı da problem yaşamadık.

Almanya'da yaşayan milyonlarca Türk bulunduğundan mütevellit, sokakta Türkçe konuşan insanlar görünce şaşırmıyorsunuz tabi ki. Mağazada gezinirken, bir dizüstü bilgisayar satın almak isteyen çocukla annesinin diyaloğuna kulak misafiri oldum:

- Yahu oğlum neden bu kadar pahalısını istiyorsun? İş adamı mısın sen?
- Ama anne, diğerleri istediğim şeyleri yapacak kapasitede değil.
- Ne o, dünyayı falan mı kurtaracaksın oğlum?

Yarın Belçika'nın güzide liman kenti Antwerp'e geçiyoruz...

Pazar, Eylül 16, 2007

Köln 2: Kölner Dom

Bugün şehir merkezine gidip Kölner Dom (Köln Katedrali)'u ziyaret ettik. Büyüleyici kolosal yapısı ve kafayı sıyırtan detaylarıyla katedral çevresinde gezmek birkaç saatimizi aldı. Ardından Phoenix'e geçip günün geri kalan kısmını orada değerlendirdik.

Bir sürü resim çektim, çektiğim resimleri İngiltere'ye döndüğümde düzenleyip ardından buraya ekleyeceğim.

Bitte schön :P

Cumartesi, Eylül 15, 2007

Köln 1: Minotel

Az önce sancılı bir tren yolculuğunun ardından Köln'deki otelimize vardık. Ne yalan söyleyeyim, hostelworld.com'dan satın aldığım bir budget hotel'in bu kadar yüksek kalitede olacağını düşünmezdim. Odada her şey düşünülmüş. Şimdilik her şey yolunda, bakalım Köln'de neler olacak.

Perşembe, Eylül 13, 2007

Anketto!


Create polls and vote for free. dPolls.com

Lüksemburg 2: Snack Ankara

Bugün yazmaya değer bir şey olmadı açıkçası Lüksemburg'ta. Snack Ankara adında bir Türk lokantasında yemek yedik, pita üzeri döner tarzında birşey ama ben de tam ne olduğunu çıkaramadım. Orada çalışan bir çocuk vardı. Çocuk Fransız aksanı ile Türkçe, Türk aksanı ile Fransızca konuşuyordu, dolayısıyla çocuğun nerede olduğunu da anlayamadık pek...

Ha bir de kaybolduk iki defa, ama sonra bulduk yolumuzu, geç olsa da..

NOT: Bu arada yorumuna moderasyon bekleyen arkadaş, yanılıyorsun ne yazık ki, kimseyi kıskandırmak gibi bir nyetim yok yahu, yazıyorum işte öylesine, maksat yazmak olsun.

Kalın sağlıcakla.

Çarşamba, Eylül 12, 2007

Lüksemburg 1 1÷2: Pasta

İtalyan'ın makarnasından söz ediyorum. Lüksemburg'da evinde kaldığımız arkadaş İtalyan da ayıptır söylemesi. Bir makarna yaptı az önce, dillere destan. Kendilerinin taze makarna dedikleri bir makarna bu. Marketten alıyorsunuz tabi yine, ama bildiğimiz makarnalar gibi sert değil bu, yumuşak. 3 dakikada hazır oluyor. Sosu ve tuzunu da iyi ayarladınız mı, süper.

Neyse ben yatıyorum, iyi geceler. Sanırım bu akşam ölü gibi uyuyacağım.

Salı, Eylül 11, 2007

Lüksemburg 1: Köprü

6 saatlik Amsterdam-Brüksel-Lüksemburg yolculuğumu tamamlamış ve şu an Lüksemburg'da d'Armes Meydanı'ndaki McDonalds'da yazıyorum size. Tren istasyonundan buraya doğru yürürken hayatımın en güzel manzaralarından birine rastladım. Sırtımda yüzlerce kilo yük olduğundan mütevellit resmini çekmeye vaktim olmadı ancak yarın ya da öbür gün gidip bir resmini çekmem ve sizinle paylaşmam lazım. Onun dışında şimdilik yeni bir şey yok. Lüksemburg ile ilgili ilk izlenimim, ülkenin şimdilik beklediğimden çok daha güzel olması. Buraya gelmeden önce duyduğum onca negatif yorum yüzünden kötü bir beklentiyle gelmiştim buraya ya bakalım. Şimdilik bir sorun yok.

Liberty.

Pazartesi, Eylül 10, 2007

Amsterdam 4: Pisuvar

İlginç bir gelişme daha, bugüne özel. Amsterdam'da gezerken ilk gördüğünüzde gözlerinize inanamayacağınız bir şey daha buldum. Tuvaletler. Evet halka açık tuvaletler. Ama tuhaf bu, yani nasıl tarif etsem, 4 yol ağzında, ana caddenin ortasında, yaya geçidinin bitiminde, 3 tarafı açık umumi pisuvarlar bulunuyor. Kapısı yok, kilidi yok, sifonu yok, tuvaleti yok. Bir delik. Gidip (ç)işinizi görüyorsunuz ve ardından işinize devam ediyorsunuz. Düşüncem kafası bir karış havada (*) Amsterdamlıların sağa sola işemesini önlemek için yapmış olsalar.

Yarın Lüksemburg'a gideceğim, burnu havada bir grup insan dışında anlatacak pek bir şey olacağını sanmıyorum ama bakalım.

XXX diyor, Amsterdamı burada noktalıyorum.

Amsterdam 3: Dana

Bugün bir lokanta gördüm Amsterdam'da. Muhtemelen Türk Kebap salonlarından birisiydi. En azından dışarıdan öyle görünüyordu. Döner, Kebap vs. bildiğimiz yemekler... Dana etinden yapılmış kebaplar da ayrıca belirtiliyordu. İşin komik tarafı restoranın adı da Dana idi. Bildiğimiz Dana :)

Bugün Red Light Zone'a gittik yine, birkaç bar gezdik, gördük, öğrendik.

Yarın Amsterdam'daki son günümüz, muhtemelen yarın normal bir turist gibi müze falan gezelim diyoruz. Bakalım...

Pazar, Eylül 09, 2007

Amsterdam 2: Bisiklet

Amsterdam kağıt gibi düz bir şehir olduğundan mütevellit, bilindiği üzere herkes bisiklet kullanmakta bu şehirde. Dünya bisiklet popülasyonunun 1/3'ü Amsterdam'da sanırım. Yahu koca şehir bisiklet kullanımının daha kolay olması için tasarlanır mı? Lütfen.

Red Light District: Evet, meşhur Red Light sokaklarını ben de gezdim. Pencerelerden el sallayan ve seni içeri davet eden pek çok "güzel" ve "genç" (!) kadının arasından geçtim. Canlı sex showlarının varlığından haberdar oldum, gördüm. 2 dakikası 1 euroya sevişen bir çifti izledim pencereden. Kadın kuzeyliydi kesin, adam Hollandalı muhtemelen. İzmir'in Tepecik'ini al Cumhuriyet Meydanı'na döşe, onbinlerce turisti serp, al sana kısmi Red Light District.

Barlara gittim, barların çoğunda biranızı içerken porno film izleyebilir, ya da dark roomlarda takılabilirsiniz. Daha fazla anlatmaya gerek yok.

Dünyanın; sokaklarında yürürken kafa yapan, ereksiyon ol(ma)dığınız zamanların olduğunuzdan daha çok olduğu, esrar içen insan sayısının sigara içen insan sayısından daha çok olduğu tek şehri Amsterdam'dan şimdilik sevgiler, saygılar.

Cumartesi, Eylül 08, 2007

Neredeyim?

Başlayalım şimdi. Perşembe günü Londra'daydım, David Gilmour'un yeni DVD'si "Remember That Night" premierine katıldım. DVD'nin High Definiton sinemada dev ekrandaki kalitesi ve hissi muhteşemdi. Özellikle DVD'deki şarkılardan biri olan "Echoes" sırasında ekrandaki ışık ve lazer ile sinemadaki ışık ve lazerler bir bütünlük kazandı. Ardından David Gilmour, Richard Wright ve diğerleri mini bir konser verdiler. Sanırım artık ölsem bile gözüm açık gitmeyecek.

Farkındaysanız kesik kesik yazıyorum çünkü uykum var. Şu anda Amsterdam'da bir hostelin lobisinde, duman altında yazıyorum. Birkaç gün Amsterdam'da gezip kötü çocuk, Lüksemburg'da gezip aristokrat, Köln'de gezip Subay, Antwerpen'de gezip Çikolata ve Rotterdam'da gezip iki arada bir derede olacak, ardından Brighton'a geri dönüp kış uykusuna uyanacağım.

İyi geceler.

Cumartesi, Eylül 01, 2007

İçim dışım misafir oldu ama artık yeter...

Birkaç gündür evde misafirler vardı, henüz gittiler oh kurtuldum derken şimdi yenisi geliyor. Allahtan ne giden ne de gelen kişi Türkçe bilmiyor :D Yazıyorum buraya, yahu taşınmak üzereyiz başka bir eve. İnsanda biraz utanma olur yahu. Gelmeyin, istemiyorum!