Cuma, Ekim 19, 2007

Döndüm geldim

Windows Live Writer adında da bir yazılım yükledim, onu deniyorum şimdi. Onun dışında her şey yolunda.

Pazar, Ekim 14, 2007

Bayram Bayram Geldi Bayram

Birkaç gündür yazamıyorum. Malum, hem Mac OS X PC sitesi ile uğraşıyorum, hem de bayram araya girdi, Türkiye'ye geldim bir haftalığına. Aylardır yağmur hasreti çeken İzmir, sanırım uçakla birlikte gelen İngiliz havasından nem kapmış olacak ki şakır şakır yağmur yağdı. Dün akşam KITCHWITCH ile birlikte Özdere'deydik, Kuşadası tarafından gelen şimşek seslerine aldanarak dedik yolun ortasına kuralım tezgâhı, çıkalım yağmuru izleyelim. Ama ne olduysa oldu, bulutlar bir türlü Özdere tarafına gelmedi, şimşeğin görüntüsü ile sesi arasındaki süreç uzadıkça, ümidimizi yitirdik ve yattık uyuduk. Ama gece 3 gibi, gök yarıldı ve yağmur sonunda yağdı. Ha ne oldu, bir tarafımız şişmedi.

İyi bayramlar. Dönüyorum İngiltere'ye Perşembe günü.

Pazar, Ekim 07, 2007

Dream Theater - The Glass Prison

Oturun oturduğunuz yerde...

Bırakın kardeşim göç etmeyi falan. Bu ülkede (İngiltere), musluğunuz mu bozuldu, tuvaletinizin borusu mu patladı, bir tamirci çağırmanın fiyatı 100 - 150 YTL. Pazar günü ise bu fiyat 250 YTL'ye çıkıyor. Bu ne yahu!

Cumartesi, Ekim 06, 2007

Bayram bayram geldi bayram...

Uzun zaman oldu ben Türkiye'ye dönmeyeli. Bayram'da sanırım Türkiye'de olacağım, muhtemelen bir haftalığına. En son İstanbul'a gitmiştim Evanescence konserine. İşte siz hesaplayın, o zamandan beri yokum.

Sağ menüde gördüğünüz siteler var bana ait. MacOSXPC.Com da onlardan biri. Bugün biraz çeki düzen verdim siteye.

Çarşamba, Ekim 03, 2007

LEAVE BRITNEY ALONE!

Pazartesi, Ekim 01, 2007

Geldim

Yani aslında geleli dün tam bir hafta oldu, ama gelir gelmez bir sürü iş çıktı, bunlardan en önemlisi de taşınmak. Brighton'dayım yine ama Brighton içerisinde başka bir eve taşınıyoruz, geçtiğimiz hafta ancak taşıdık eşyaları, Sion'un arabasıyla... Çocuğun ölüsü çıktı bize yardım edeyim derken, ama değdi.

Onun dışında, geçtiğimiz Salı günü, Brighton'da Varndean Koleji'nde IELTS kursuna başladım. Her Salı... Bakalım nasıl geçecek.

Şimdilik bu kadar.

NOT: Avrupa Turu resimlerini en kısa sürede ekleeyceğim siteye, biraz sabır.

Cumartesi, Eylül 22, 2007

Rotterdam 3: Türkiye

Garip bir şehir yahu burası. Nasıl anlatsam ki... Türk popülasyonunun en yoğun olduğu Avrupa şehrinin Almanya olduğu aşikar. Ancak ben Köln'deyken, ne yalan söyleyim, ne bu kadar Türk gördüm, ne de Türkler tarafından işletilen dükkan. Üstelik Rotterdam'da garip olan şey, mağaza isimlerinin de Türkçe olması. Ömür lokantası, Dünya Döner, Ayhan Emlak... Onlarca mağaza hepsi Türkçe. Girdiğim her mağazada mutlaka bir Türk ya çalışıyor ya da alışveriş yapıyor.

Kısacası, ek$i'de birisinin dediği gibi, Rotterdam'ı ziyaret etmemiş bir kimse, ben Türkiye Turu yaptım diyemez, dememeli.

Rotterdam Köln'e kıyasla küçük bir şehir ancak dünyanın en büyük limanlarından biri bu şehirde bulunuyor. Şehir, II. Dünya Savaşı'nda Almanlar tarafından dümdüz edildiğinden, şehirdeki binaların hepsi yeni, modern. Mini bir Manhattan hissi vermiyor değil.

Garip olan bir diğer şey ise, mağazalar kredi kartı kabul etmiyorlar. Büyük alışveriş merkezleri bile. Kredi kartına karşı bir antipatisi var bu insanların. Ola ki Rotterdam'a, daha doğrusu Hollanda ve çevresindeki Felemenk ülkeleri ziyaret etmek istiyorsanız, yanınızda mutlaka nakit bulundurun, aksi bir durumda aç kalabilirsiniz, zira biz dün çok sıkıntı çektik.

eBay'de satmak üzere 7 adet GPS alacaktım, toplam fiyatı 1500 Euro. Ama adam kredi kartı kabul etmedi, olacak şey değil.

Neyse, bugün belki Amsterdam'ı ziyaret edebiliriz. Rotterdam'da alışverişten başka yapacak pek bir şey yok gibi görünüyor. Belki de etmeyiz, dur bakalım, şimdi belli değil, daha yeni kahvaltı ettik.

Yarın akşam Brighton'a, eve geri dönüyoruz. Özlemedim değil.

Cuma, Eylül 21, 2007

Rotterdam 2: Hırsız Çay

Kahvaltı ettim az önce. Şimdi de çay içiyorum. Otelin odasında su ısıtıcısı var ama odaya çay koymamışlar, oldu mu şimdi? İtiraf ediyorum, kahvaltı salonundan 6 adet poşet çay çaldım, duyurulur :P

Perşembe, Eylül 20, 2007

Rotterdam 1: Modern

Farkindaysaniz Antwerp ile ilgili bir sey yazamadim cunku bulundugumuz otelde internet yoktu, ayrica hava da cok soguktu. Antwerp ile ilgili soylenecek pek bir sey yok aslinda. Sadece katedral guzel ve bir cadde uzerinda 4 adet McDonalds bulunmasi beni sasirtti. Onun disinda pek bir sey yok aslinda.

Rotterdam'a geldik bugun. Yine soguk hava, sanirim, en azindan Kuzey Avrupa'ya kis gelmis gibi gorunuyor.

Bugun biraz gezdik otelin konumu tam alisveris yapilacak yerde. Butun gunumuzu orada gecirdik, simdi de bir bar (!)'a geldik. Her sey yolunda. Pazar gunu Brighton'a geri donecegiz.

Sonra yine yazarim, simdilik iyi gunler.

Pazartesi, Eylül 17, 2007

Köln 3: MediaMarkt

Bugün biraz alışveriş yapalım dedik. Almanya'nın en büyük elektronik ürün satan mağazalar zincirlerinden birisi olan MediaMarkt'ın Köln'deki mağazasına gittim, alınacak elektronik ürün çok tabi, ama tabiri caizse nefsime hakim oldum ve hiçbir elektronik ürün almadım :P Ancak birkaç DVD aldım. Bunlardan birisi David Gilmour'un son DVD'si olan ve Londra'daki dünya premierine katıldığım Remember That Night, bir diğeri de Rammstein'ın Völkerball Limited Edition DVD'si oldu. Eve dönünce uzun uzun izlerim artık.

Yalnız düşünün bu kadar büyük bir mağazalar zinciri var, ancak kredi kartı kabul etmiyorlar. Ayıp yahu. Debit kabul, nakit ödeyenin başlarının üzerinde yeri var ama kredi kartına gelince yok. Neyse allahtan yanımızda DVD'leri ödeyecek kadar nakit vardı da problem yaşamadık.

Almanya'da yaşayan milyonlarca Türk bulunduğundan mütevellit, sokakta Türkçe konuşan insanlar görünce şaşırmıyorsunuz tabi ki. Mağazada gezinirken, bir dizüstü bilgisayar satın almak isteyen çocukla annesinin diyaloğuna kulak misafiri oldum:

- Yahu oğlum neden bu kadar pahalısını istiyorsun? İş adamı mısın sen?
- Ama anne, diğerleri istediğim şeyleri yapacak kapasitede değil.
- Ne o, dünyayı falan mı kurtaracaksın oğlum?

Yarın Belçika'nın güzide liman kenti Antwerp'e geçiyoruz...

Pazar, Eylül 16, 2007

Köln 2: Kölner Dom

Bugün şehir merkezine gidip Kölner Dom (Köln Katedrali)'u ziyaret ettik. Büyüleyici kolosal yapısı ve kafayı sıyırtan detaylarıyla katedral çevresinde gezmek birkaç saatimizi aldı. Ardından Phoenix'e geçip günün geri kalan kısmını orada değerlendirdik.

Bir sürü resim çektim, çektiğim resimleri İngiltere'ye döndüğümde düzenleyip ardından buraya ekleyeceğim.

Bitte schön :P

Cumartesi, Eylül 15, 2007

Köln 1: Minotel

Az önce sancılı bir tren yolculuğunun ardından Köln'deki otelimize vardık. Ne yalan söyleyeyim, hostelworld.com'dan satın aldığım bir budget hotel'in bu kadar yüksek kalitede olacağını düşünmezdim. Odada her şey düşünülmüş. Şimdilik her şey yolunda, bakalım Köln'de neler olacak.

Perşembe, Eylül 13, 2007

Anketto!


Create polls and vote for free. dPolls.com

Lüksemburg 2: Snack Ankara

Bugün yazmaya değer bir şey olmadı açıkçası Lüksemburg'ta. Snack Ankara adında bir Türk lokantasında yemek yedik, pita üzeri döner tarzında birşey ama ben de tam ne olduğunu çıkaramadım. Orada çalışan bir çocuk vardı. Çocuk Fransız aksanı ile Türkçe, Türk aksanı ile Fransızca konuşuyordu, dolayısıyla çocuğun nerede olduğunu da anlayamadık pek...

Ha bir de kaybolduk iki defa, ama sonra bulduk yolumuzu, geç olsa da..

NOT: Bu arada yorumuna moderasyon bekleyen arkadaş, yanılıyorsun ne yazık ki, kimseyi kıskandırmak gibi bir nyetim yok yahu, yazıyorum işte öylesine, maksat yazmak olsun.

Kalın sağlıcakla.

Çarşamba, Eylül 12, 2007

Lüksemburg 1 1÷2: Pasta

İtalyan'ın makarnasından söz ediyorum. Lüksemburg'da evinde kaldığımız arkadaş İtalyan da ayıptır söylemesi. Bir makarna yaptı az önce, dillere destan. Kendilerinin taze makarna dedikleri bir makarna bu. Marketten alıyorsunuz tabi yine, ama bildiğimiz makarnalar gibi sert değil bu, yumuşak. 3 dakikada hazır oluyor. Sosu ve tuzunu da iyi ayarladınız mı, süper.

Neyse ben yatıyorum, iyi geceler. Sanırım bu akşam ölü gibi uyuyacağım.

Salı, Eylül 11, 2007

Lüksemburg 1: Köprü

6 saatlik Amsterdam-Brüksel-Lüksemburg yolculuğumu tamamlamış ve şu an Lüksemburg'da d'Armes Meydanı'ndaki McDonalds'da yazıyorum size. Tren istasyonundan buraya doğru yürürken hayatımın en güzel manzaralarından birine rastladım. Sırtımda yüzlerce kilo yük olduğundan mütevellit resmini çekmeye vaktim olmadı ancak yarın ya da öbür gün gidip bir resmini çekmem ve sizinle paylaşmam lazım. Onun dışında şimdilik yeni bir şey yok. Lüksemburg ile ilgili ilk izlenimim, ülkenin şimdilik beklediğimden çok daha güzel olması. Buraya gelmeden önce duyduğum onca negatif yorum yüzünden kötü bir beklentiyle gelmiştim buraya ya bakalım. Şimdilik bir sorun yok.

Liberty.

Pazartesi, Eylül 10, 2007

Amsterdam 4: Pisuvar

İlginç bir gelişme daha, bugüne özel. Amsterdam'da gezerken ilk gördüğünüzde gözlerinize inanamayacağınız bir şey daha buldum. Tuvaletler. Evet halka açık tuvaletler. Ama tuhaf bu, yani nasıl tarif etsem, 4 yol ağzında, ana caddenin ortasında, yaya geçidinin bitiminde, 3 tarafı açık umumi pisuvarlar bulunuyor. Kapısı yok, kilidi yok, sifonu yok, tuvaleti yok. Bir delik. Gidip (ç)işinizi görüyorsunuz ve ardından işinize devam ediyorsunuz. Düşüncem kafası bir karış havada (*) Amsterdamlıların sağa sola işemesini önlemek için yapmış olsalar.

Yarın Lüksemburg'a gideceğim, burnu havada bir grup insan dışında anlatacak pek bir şey olacağını sanmıyorum ama bakalım.

XXX diyor, Amsterdamı burada noktalıyorum.

Amsterdam 3: Dana

Bugün bir lokanta gördüm Amsterdam'da. Muhtemelen Türk Kebap salonlarından birisiydi. En azından dışarıdan öyle görünüyordu. Döner, Kebap vs. bildiğimiz yemekler... Dana etinden yapılmış kebaplar da ayrıca belirtiliyordu. İşin komik tarafı restoranın adı da Dana idi. Bildiğimiz Dana :)

Bugün Red Light Zone'a gittik yine, birkaç bar gezdik, gördük, öğrendik.

Yarın Amsterdam'daki son günümüz, muhtemelen yarın normal bir turist gibi müze falan gezelim diyoruz. Bakalım...

Pazar, Eylül 09, 2007

Amsterdam 2: Bisiklet

Amsterdam kağıt gibi düz bir şehir olduğundan mütevellit, bilindiği üzere herkes bisiklet kullanmakta bu şehirde. Dünya bisiklet popülasyonunun 1/3'ü Amsterdam'da sanırım. Yahu koca şehir bisiklet kullanımının daha kolay olması için tasarlanır mı? Lütfen.

Red Light District: Evet, meşhur Red Light sokaklarını ben de gezdim. Pencerelerden el sallayan ve seni içeri davet eden pek çok "güzel" ve "genç" (!) kadının arasından geçtim. Canlı sex showlarının varlığından haberdar oldum, gördüm. 2 dakikası 1 euroya sevişen bir çifti izledim pencereden. Kadın kuzeyliydi kesin, adam Hollandalı muhtemelen. İzmir'in Tepecik'ini al Cumhuriyet Meydanı'na döşe, onbinlerce turisti serp, al sana kısmi Red Light District.

Barlara gittim, barların çoğunda biranızı içerken porno film izleyebilir, ya da dark roomlarda takılabilirsiniz. Daha fazla anlatmaya gerek yok.

Dünyanın; sokaklarında yürürken kafa yapan, ereksiyon ol(ma)dığınız zamanların olduğunuzdan daha çok olduğu, esrar içen insan sayısının sigara içen insan sayısından daha çok olduğu tek şehri Amsterdam'dan şimdilik sevgiler, saygılar.

Cumartesi, Eylül 08, 2007

Neredeyim?

Başlayalım şimdi. Perşembe günü Londra'daydım, David Gilmour'un yeni DVD'si "Remember That Night" premierine katıldım. DVD'nin High Definiton sinemada dev ekrandaki kalitesi ve hissi muhteşemdi. Özellikle DVD'deki şarkılardan biri olan "Echoes" sırasında ekrandaki ışık ve lazer ile sinemadaki ışık ve lazerler bir bütünlük kazandı. Ardından David Gilmour, Richard Wright ve diğerleri mini bir konser verdiler. Sanırım artık ölsem bile gözüm açık gitmeyecek.

Farkındaysanız kesik kesik yazıyorum çünkü uykum var. Şu anda Amsterdam'da bir hostelin lobisinde, duman altında yazıyorum. Birkaç gün Amsterdam'da gezip kötü çocuk, Lüksemburg'da gezip aristokrat, Köln'de gezip Subay, Antwerpen'de gezip Çikolata ve Rotterdam'da gezip iki arada bir derede olacak, ardından Brighton'a geri dönüp kış uykusuna uyanacağım.

İyi geceler.

Cumartesi, Eylül 01, 2007

İçim dışım misafir oldu ama artık yeter...

Birkaç gündür evde misafirler vardı, henüz gittiler oh kurtuldum derken şimdi yenisi geliyor. Allahtan ne giden ne de gelen kişi Türkçe bilmiyor :D Yazıyorum buraya, yahu taşınmak üzereyiz başka bir eve. İnsanda biraz utanma olur yahu. Gelmeyin, istemiyorum!

Cuma, Ağustos 31, 2007

Singing in the rain.... Tra la la....

Hayat güzel.

Pazartesi, Ağustos 20, 2007

Hastayım...

Anjin midir nedir ondan oldum, kollarım bacaklarım oy oy oy... Her yerim ağrıyor...

Pazar, Ağustos 12, 2007

Best of UK - August 2007

free music

Guitar

The Whole Internet Crashed!

Salı, Ağustos 07, 2007

Brighton Pride 2007

AŞK DEMİŞTİK YA şimdiiii...

sansasyonel sütyenli seni sarsarak sararken
sen sadece susan, süzen, seven ve sananken
sana susamıştan sessiz sedasız saparken

erken daha...

sen sadece sus sev
ve san ki sarıyor seni

AŞK ... AMORE ... ADORE ... LOVE . ETC. VS. vs.

Şimdi aşk, nedense ya da nasılsa farklı bir hal alabilmiş durumda gibi. :) her neyse ve nerdeyse. aşk bir parantezse. açıp kapanmalı. ya da yazım hatasıyla dolmalı. bir sürü açık parantez olmalı. ceryan yapmalı, boyunlar tutulmalı. koku... her neyse hayvanız ya biz... 6 milyarız....
Ölcez di mi?

Pazar, Ağustos 05, 2007

Köpek

Ampul

http://www.seihin.com/i/06/10/LampLamp.jpg

Perşembe, Ağustos 02, 2007

Painting with Monuments

Effects of Keygens - Bugmenot - Install to Virtual Layers Video

On-line Orgasmic Simulation

How does the other sex experience pleasure?

You've always wondered how the other sex experiences an orgasm... Do you want to see the difference? Then try this Orgasmic Simulation:

http://img.tapuz.co.il/forums/20208414.htm

Microsoft Word Maan

Cumartesi, Temmuz 28, 2007

.iyi geceler

İyi geceler güneşe sırtını dönmüş insanoğlu. İyi geceler umudunu yitirmemiş herkese. İyi geceler tüm polyanna severlere. İyi geceler... İyi geceler dokunmayı bilen herkese. İyi geceler tüm hissedenlere. İyi geceler evrendeki ayrıntılar içinde boğulmaktan yorulmayan tüm herkese. İyi geceler yarın işe gitmeyecek olan herkese. İyi geceler şu an sevgilisiyle uyumak isteyen herkese.

- Köşe yazarı değilim, hayır.

Blogged with Flock

Perşembe, Temmuz 19, 2007

Bu günlerde

Bu günlerde, kaybolduğum şeye alışmaya başladım. Hatta bu insanlığın yitirilişi ile gelen derinliklerin her türlüsüne o kadar şahit oldum ki. artık herşey derin bir kavrayışın eseri gibi. herşey düşünülmüş ve derinlemesine.

Çarşamba, Temmuz 18, 2007

Pepé Le Pew

Rusty

Bir zamanlar Rusty adında bir çocuk vardı. 9 yaşındaydı. Patches adında da bir köpeği vardı. Patches, Rusty'nin yatak odasının penceresinin yanındaki kulübede uyuordu. Bir gece, Patches bir türlü uyuyamıyordu. Korkunç bir koku hissetti. "Hav-hav-hav!" diye havladı Patches. "Hav-hav-hav! Hav-hav-hav! Hav-hav-hav! Hav-hav-hav!"

Rusty pencereyi açtı. "Ah, hayır!" diyerek ağlamaya başladı. "Ev yanıyor! Anne! Baba!" Rusty, okulda öğrendiği üzere kapısını kapattı. Kapı sıcaktı, bu yüzden Rusty odasında kaldı ve pencerede yardım çağırıyordu.

Büyük güçlü bir itfaiyeci, merdivene çıkarak Rusty'i kurtardı. Rusty, yüzünü, itfaiyecinin üniformasına dayadı, ta ki yere güvenli bir şekilde ininceye kadar. Rusty, tüm ailesinin güvende olduğunu gördüğünde çko sevindi. "Sen çok iyi bir köpeksin," dedi itfaiyeci. "Aileni kurtardı! Ve buraya zamanında gelebildiğimiz için evin de çok zarar görmedi."


Sonraki gece, Rusty yine uyuyamıyordu. İtfaiyeciyi düşünüyordu. İtfaiyecinin ne kadar sıcak ve erkeksi olduğunu ve bunun itfaiyecinin üniformasında bıraktığı hissi düşünüp duruyordu. Dumanın kokusunun, itfaiyecinin teri ile birleştiği kokuyu hatırladı. İtfaiyecinin ona verdiği tuhaf hissi hatırladı. İtfaiyeci ile bir kere daha birlikte olabilmeyi diledi.

Ertesi gün Rusty, kız kardeşi Sue ile konuştu. "Sanırım ben büyüdüğümde bir itfaiyeci ile evlenmek istiyorum," dedi Rusty. Sue ona tuhaf bir bakış attı. "Erkekler, erkeklerle evlenmez!" diye öfkeyle söylendi. Ardından Sue dışarı çıktı ve tüm arkadaşlarına, kardeşinin bir itfaiyeci ile evlenmek istediğini söyledi.

Rusty, annesiyle konuşmaya gitti. "Sanırım ben büyüdüğümde bir itfaiyeci ile evlenmek istiyorum," dedi. Anne, pek hoşnut olmayan bir şekilde güldü. "Bu ne komik bir fikir, Rusty!" dedi. "Eğer komşular bunu duyarlarsa ne düşünürler?" Rusty babasıyla konuşursa, belki babasının onu daha iyi anlayabileceğini düşündü. "Baba," dedi Rusty. "Daha önce hiç bu evin yeniden yanmasını ve bunun üzerine itfaiyecinin gelip seni kurtarmasını diledin mi? Ve senin tüm kıyafetlerini çıkarmasını diledin mi?" Babası Rusty'e garip bir bakış attı. "Hayır, dilediğimi söyleyemem," dedi babası.

Esas şok o gece yemekte geldi. "Dilerim bir gece itfaiyeci tüm kıyafetlerini çıkarır ve benimle birlikte uyur," dedi Rusty. "Ve dilerim bana bir köpek tasması takar." Annesi neredeyse boğulacak gibi oldu. "Yemeğini ye, Rusty," dedi Annesi. "Ve sessiz ol." Rusty yatağa gittiğinde, annesi ona eşlik etti. "Dinle, Rusty, unutmamanı istediğim bir şey var," dedi. "Kendinle oynama yoksa kör olursun."

"Tamam, anne," dedi Rusty. Acaba kısa bir süreliğine yapıp yapamayacağını düşündü, Rusty.



Rusty yatağa girdikten sonra, anne ve baba olanlar hakkında konuşmay başladılar.

"Sanırım Rusty bir eşcinsel olabilir," dedi babası.

"Öyle görünüyor," dedi anne. "Bunun için ne yapabiliriz?"

"Sanırım onunla konuşmalı ve tanrı korkusunu hissetmesini sağlamalıyım," dedi babası.

Sonraki sabah, Anne ve baba, Rusty ile konuştular.

"Benim oğlum eşcinsel olmayacak!" dedi baba. "Tanrı bunun kötü olduğunu söylüyor. Eğer bu itfaiyeci saçmalığından vazgeçmezsen, seni even kovarız!"

Rusty gözyaşlarına boğuldu.

Anne, Bayan Brown ile bir tavsiyesi olup olmadığını öğrenmek için konuştu. "Sanırım benim küçük oğlum bir eşcinsel," dedi anne. "Ne yapacağımı bilemiyorum."

Bayan Brown'un gözleri yuvalarından fırlladı. Bir eşcinsel! Bayan Brown, oradan çığlık atarak uzaklaştı. Kısa bir süre sonra anne, Bayan Brown'ın kendi partisine olan davetini geri çektiğini öğrendi.




Rusty o gün okula gittiğinde, diğer tüm çocuklar ondan uzaklaşıyorlardıu. "İğreennçç!" dediler. "Biz eşcinsellerle oynamayız! Eşcinsel mikrobu kaparız!"


Rusty geri çekildi ve ağlamamaya çalıştı.




Rusty'nin kadası çok karışmıştı ve polisi arayıp yardım isteyeceğine karar verdi. "Memnur Plotchnik konuşuyor," dedi polis. "Merhaba, benim adım Rusty White," dedi Rusty. "Ben dokuz yaşımdayım. Herkes ben bir itfaiyeci ile evlenmek istiyorum diye benimle dalga geçiyor, benden nefret ediyorlar, ve benim bir eşcinsel olduğumu söylüyorlar. Ne yapmalıyım?"


"Şimdi, Rusty," dedi Memur Plotchnik. "Pipini diğer başka çocukların ağzına ve poposuna koymasan iyi edersin, aksi taktirde hapse girersin. Homoseksüellik bu eyalette bir suç, biliyorsun."

Rusty'nin kafası daha karışmıştı, telefonu kapattı, her zamankinden daha da sinirliydi. "Ne yapmalıyım?" diye sordu kendi kendine.


Bir süre düşündükten sonra, Rusty insanların onu anlayacakları bir yere kaçmak istediğine karar verdi. "Haydi, Patches," diye seslendi köpeğine. "Kaçıyoruz!" Kendisi için birkaç fındık ezmeli sandviç ve köpeği için de biraz köpek maması paketledi. Ardından Patches'i de alp onunla birikte parka doğru kaçmaya başladılar.



Rusty parkta bir adamla karşılaştı. "Selam, küçük çocuk," dedi adam. "Biraz dondurmaya ne dersin?"

Rusty adamın neyin peşinde olduğunu çok iyi biliyordu. Belki de bu onun için büyük bir şanstı! "Bir itfaiyeci üniformanız bar mı?" diye sordu Rusty.

"Hayır, korkarım yok," diye yanıtladı adam.

"Hmm," dedi Rusty, pek hoşnut olmamışçasına. Hemen ardından adamın ta*aklarına bir tekme attı ve ona, çocuklara cinsel taciz hakkında ne düşündüğünü açıkça ifade etti!

Rusty, Patches ile birlikte eve doğru koştu. Ve sürekli ağladı, ağladı. "Ah, Patches," dedi. "Görünüşe bakılırsa gidebileceğim bir yer yok. Sanırım bunların hepsine bir son vermeli ve kendimi öldürmeliyim."

Patches'a üzgün bir şekilde baktı. "Ama yalnız ölmekten çok korkuyorum. Gel buna bir intihar süsü verelim, Patches! Sen ne dersin?" Patches, Rusty'i burnundan yaladı. Rusty bunu evet olarak algıladı, ardından Patches'i dışarıya taşıdı.



Rusty üzgün bir şekilde kaldırıma doğru götürdü. Bir arabanın gelmesini bekledi. Çok geçmeden, uzakta bir arabanın hızla geldiği göründü.




Patches kollarında, Rusty gelen arabanın önüne atladı. Araba tam zamanında durmayı başarmıştı. Sürücü arabadan çıktı. "Aman tanrım, genç adam!" dedi sürücü. "Neden arabamın önüne atladın?" "Kendimi öldürmeye çalışıyordum çünkü ben bir eşcinselim, ve tüm ailem, arkadaşlarım, komşular, polis ve diğer herkes benden nefret ediyor," dedi Rusty. "Kendini öldürme!" dedi sürücü. "Eşcinsel Yardım Hattı'nı ara! Onlar sana yardım edeceklerdir!" Adam Rusty'e üzerinde numara yazılı olan bir kart verd, ve ardından arabasına binerek uzaklaştı.

Rusty, sinirli bir şekilde numarayı aradı. "Merhaba, Eşcinsel Yardım Hattı mı?" dedi. "Benim adım Rusty White. 9 yaşımdayım. Eşcinselim, ve bir itfaiyeci ile evlenmek istiyorum. Herkes benden eşcinsel olduğum için nefret ediyor: Annem, babam, kardeşim Sue, Memur Plotchnik, ve okuldaki tüm çocuklar. Kaçmaya çalıştım ama bir adam bana dondurma almaya kalktı, ve ben de onun ta*aklarına tekme attım. Kendimi öldürmeye çalıştım ama sürücü durdu ve bana sizin numaranızı verdi. Ne yapmalıyım?"


"Senin ihtiyacın olan şey iyi bir aile psikiyatristi!" dedi, Eşcinsel Yardım Hattı'ndaki adam. "Sana numarasını vereyim." Rusty'e numarayı verdi.




"Aile psiko-- psikiyot-- deli doktoruna gidebilir miyiz, Anne?" diye sordu Rusty. "İyi bir tanesi için bir numaram var."

Annesi düşündü, "Belki de bu Rusty'nin küçük kafasındaki saplantılı eşcinsel düşüncelerinden kurtulabilmesi için bir fırsat." Dedi ki, "Tamamdır, Rusty."


"Merhabalar, Ben Dr. Goldenberg," dedi psikiyatrist. "Probleminiz nedir?" "Buradayız çünkü görünüşe bakılırsa küçük oğlumuz bir-- eşcinsel!" dedi anne. "Hiç üzülmeyin. Eşcinsel olmak insan cinselliğinde son derece normal bir durumdur," dedi Dr. Goldenberg. "Yapabileceğiniz en iyi şey, Rusty'i olduğu gibi kabul etmeniz olacaktır."




Evde, anne ile baba bunun üzerine konuştular. "Belki de çocuğu yargılamakta çok acele ettik," dedi baba."Belki de," ded, anne. "Tamam, hadi onunla konuşalım."




Babası Rusty'e, "Rusty, annenle ben seni olduğun gibi kabul etmeye karar verdik. Eşcinsel oğlumuzla gurur duyuyoruz." dedi. Rusty çok mutluydu.







"Tahmin et ne oldu, Patches?" diyerek ağladı Rusty. "Annemle babam beni olduğum gibi kabul etmeye karar verdiler!" Patches neşeli bir şekilde zıpladı ve havladı.





Rusty eşcinsel hakları savunucusu oldu ve okuldaki arkadaşlarını konu ile ilgili bilgilendirdi. "Ve özellikle sex yapmadan hemen önce kondom kullanırsanız, ilişki sırasında HIV virüsü kapma olasılığınız oldukça azalır!" dedi Rusty.




Rusty'nin ailesi, eşcinsel dergilerin bağımlı birer okuyucusu oldular. "Bir yanda tüm bu eşcinsel buluşmaları varken, kim başka bir partiye gereksinim duyar?" dedi anne.




Rusty'nin ailesi, oğullarının ilginç isteklerine alışmaya başladılar. "Baba, doğum günümde bana o tasmayı alacak mısın?" "Ama Patches'in zaten bir tasması var," dedi baba. "Onu Patches için istemedim," dedi Rusty. Babası biraz rahatsızca kıkırdadı.




Rusty'nin ailesi ona bir erkek arkadaş bulmaları konusunda bile yardımcı oldular. "Buna ne dersin, Baba?" diye sordu Sue. "10 yaşında itfaiye üniforması olan ve esir gibi davranabilen bir çocuk. Genellikle aktif ama zaman zaman değişken. Rusty aktif mi, pasif mi, baba?" "Sanırım o bir pasif," dedi babası. "O zaman bu Rusty'e uyacak gibi görünüyor."





Rusty, ailesi onu olduğu gibi kabul ettiği için çok mutluydu. Sürekli mutlu bir şekilde yaşadı.

SON





Eğer Rusty hakkındaki bu hikayeyi beğendiyseniz, lütfen bana sitenizin adresini gönderin. NOT: (sonradan eklendi): Rusty ve onun sevenlerinden çok fazla sayıda mail aldım ve onların tümünü cevaplayacak vaktim olmadı. Özür dilerim. Bana yazabilirsiniz

NOT: Sizden bunu sitenize kopyalamamanızı rica ederim. Ancak siteme link verebilirsiniz.

NOT: Bunu komik bulan %99'luk kesime teşekkür ederim.
Yazıın orjinal sayfası: Rusty is a homosexual

Blogged with Flock

Salı, Temmuz 17, 2007

Kimse sizi aramıyor diye üzülmeyin artık!

The Popularity Dialer adında saçma bir Amerikan sitesi, siz arkadaşlarınızla birlikteyken sizi arayıp, sahte bir bant kaydı ile sanki sizi arayan bir arkadaşınızmışçasına sizinle konuşuyor sizi bir yere davet ediyor. Şimdilik sadece ABD içi telefon numaraları ile çalışan bu ücretsiz servis ile diyelim partneriniz ile birlikte sokakta geziyorsunuz, ona popüler biri olduğunuzu kanıtlamaya çalışıyorsunuz diyelim. Bunun en iyi yolu sizi cep telefonunuzdan arayan pek çok insanın olmasıdır. İşte bu site tam da bu ihtiyaca göre hazırlanmış bir site. Çeşitli kayıtlar arasından (sizi arayan kadın/erkek arkadaşınız, patronunuz, yardım isteyen kuzeniniz vb) istediğinizi seçip dilediğiniz tarih ve zamanı siteye girdikten sonra site, belirlediğiniz tarih ve saatte sizi otomatik olarak arıyor ve bant kaydını dinletiyor. Sitenin ana sayfasındaki hazır şablonları dinleyebilirsiniz. Siteden edindiğimiz bilgiye göre pek yakında ABD dışı telefon numaraları için de bu ücretsiz servisi vereceklerini söylüyorlar. Bakalım.

The Popularity Dialer

Blogged with Flock

Gallery - Mark Velasquez Photography



Gallery - Mark Velasquez Photography

Blogged with Flock

ÖZEL MİYİM Kİ? NE

Ben, bildiğimiz evren içindeki 100 milyon gökadadan biri olan samanyolunun yaklaşık 400 milyon yıldızından biri olan Güneşin etrafında dönen 9 gezegenden birinde: DÜNYA'da yaşayan 50 milyar canlı türünden biri olan İNSAN'ın 6 milyar üyesinden biriyim. Kendimi hiç özel hissetmiyorum.

Perşembe, Temmuz 12, 2007

YAAMUR MEVSİMİ GEÇTİ. KURUDUK

BARAJLAR KURUDU. Baraj duvarları gereksiz artık. kabına sığmamak yok. kap yok. SU YOK.

Salı, Temmuz 10, 2007

Eğer bunları yapıyorsanız 2007'de yaşıyorsunuz demektir

1. E-mail şifrenizi yanlışlıkla mikrodalga fırınınıza tuşluyorsanız,
2. Solitaire oyununu gerçek kartlarla oynayalı yıllar geçmişse,
3. 3 kişilik ailenizi aramak için 15 adet telefon numarası varsa,
4. Yanınızdaki masada çalışan kişiye e-mail gönderiyorsanız,
5. Arkadaşlarınızla ya da ailenizle uzun süredir görüşemiyor olmanızın sebebi onların birer email adresi 6. olmayışı ise,
7. Evinizin önüne park edip evdekilere cep telefonunuz ile haber vererek aşağı inip size paketleri taşımalarına yardımcı olmalarını istiyorsanız,
8. Eğer televizyondaki her reklamın altında firmanın web sitesi adresi var ise,
10. Eğer 20 ya da 30, belki de 60 yıldır sahibi olmadığınız bir cep telefonunuzy evinizde unuttuğunuzda üşenmeyip yarı yoldan onu almak için geri dönüyorsanız,
11. Eğer sabah kahvaltıdan çevrimiçi (!) oluyorsanız,
12. Eğer gülmek için kafanızı çeviriyorsanız :),
13. Bunu okuyorsanız ve gülmemek için kendinizi zor tutuyorsanız,
14. Bu yazıda 9. maddenin eksik olduğunu anlayamayacak kadar meşgulseniz,
15. Ve gerçekten 9. maddenin olup olmadığını şimdi kontrol ettiyseniz,

ŞU ANDA KENDİNİZE GÜLÜYORSUNUZDUR!

Hadi, durmayın, bunu arkadaşlarınıza forward edin, biliyorum bunu yapmak için yanıp tutuşuyorsunuz.

Blogged with Flock

Untitled

Embedded Video

Blogged with Flock

Neden?

  • Güneş neden cildimizi karartır ama saçımızın rengini açar?
  • Kadınlar neden ağızları kapalı maskara kullanamazlar?
  • Buzdolabında ışık olmasına rağmen neden buzlukta yoktur?
  • Windows'u durdurmak için neden Başlat butonuna tıklamamız gerekir?
  • Limonata yapay maddelerden yapılırken neden bulaşık deterjanı gerçek limondan yapılır?
  • Neden fare tadında kedi maması yoktur?
  • Hiçbir insanın tatmamasına rağmen neden köpek mamalarının üzerinde "yenilenen ve geliştirilen içerik" yazar?
  • Genital bölgelerdeki sorunlar için başvurduğunuz doktorlar, o bölgelere bakacak olmalarına rağmen neden siz soyunurken odadan çıkarlar?
  • Acaba ilk insanlar neden ineğe baktıklarında "şuradaki pembe sallanan şeyleri sıkacağım ve içinden ne çıkarsa içeceğim" demişlerdir?
  • Eğer kör insanlar rüyalarını görebiliyorlarsa, hayal ediyorlar mıdır?
  • Road Runner'daki tilkinin tüm o ACME aletlerini alacak kadar parası varsa, neden gidip yemeğini de satın almıyor?
  • Eğer mısır yağı mısırdan, zeytin yağı zeytinden yapılmışsa, bebek yağı hangi materyalden yapılmıştır?
  • Bir köpeğin yüzüne üflediğinizde delirmesine rağmen, onu bir arabaya koyduğunuzda, yolculuk esnasında neden sürekli camdan dışarı kafasını uzatır?
  • Nasıl oldu da aya insan göndermeden önce bavulların altına tekerlek koymayı akıl edemedik?
  • Dairesel pizza neden kare kutuda gelir?
  • İnsanlar neden yüksek binalara çıkmak için para verip ardından dürbünle aşağı bakmak için para verirler?
  • Bebekler iki saatte bir uyanmasına rağmen neden yetişkin biri için "bebek gibi uyudu" denir?
  • Uzaktan kumandanın pilinin bittiğini bilmemize rağmen neden tuşlarına daha sert basarız?
  • İnsanlara "4 milyar yıldız var" dediğinizda inanırlar da neden "boyalı zemin" dediğinizde test etme gereği görürler?
  • Yapıştırıcı neden içinde bulunduğu kutuya yapışmaz?
  • Tarzan'ın neden sakalı yoktur?
  • Lipton çalışanları kahve molası verirler mi?

Kaynak

Blogged with Flock

I Love Her! Judge Judy

Embedded Video

Blogged with Flock

Pazar, Haziran 17, 2007

Anketto!


Create polls and vote for free. dPolls.com

Cuma, Haziran 01, 2007

Hello, mate!

Bayanlar, baylar, merdivenden kayanlar. Sonunda geldik kraliçenin ülkesine. 21 Mart'ta geldim efendim buraya. Geldik tabi geldiğimizde bomboş bir ev.. 21 Mart'tan.. dur bakim; 1 Haziran'a kadar geçen koskoca 72 günde ancak belimi doğrultabildim efendim. Aslında anlatacak uzun uzun hikayelerim var, ama şimdilik sadece ölmediğimi belirteyim istedim, hani her şey yolunda. Yaşıyorum.. Anlatırım sonra uzun uzun, şimdi taramam gereken sayfalar var. Sonra da dışarı çıkacağım yine. İyice gezenti oldum ben buraya geldiğimden beri, mesela...

Bugün çıktık sabah saat 10 gibiydi. Gerçi saat 09:30'da birini bekliyorduk, dün gelen bir kadın vardı, neymiş efendim bizim haberimiz yokmuş, aslında biz gaza çok fazla para ödüyormuşuz. Yok efendim onların şirketi ile anlaşırsak o zaman daha ucuz ödeyecekmişiz, kadın o an imzalamamız için elinden geleni yaptı ama tabi biz dedik sonra imzalayalım, şimdi acelesi yok, değil mi ama? Sonra girdik eve baktık internette, evet en ucuzu onlarmış ama şikayetçi olan çok kullanıcısı varmış. Gerçi üyesi olduğumuz British Gas'ın da ondan aşağı kalır bir yanı yok ama olsun, yine de şimdilik değiştirmekten vaz geçtik. Zaten yaz geliyor, kışa doğru bağlatırsın diyenlerdenseniz siz de, yok efendim, buranın yaz mevsimine geçme niyeti yok. Ayrıca utanmasan osuruk bile gazla çalışacak (gerçi biraz ironik oldu ama), o yüzden biz British Gas ile olan mutlu beraberliğimize şimdilik bir devam edelim dedik. Eh iyi de ettik hani :)

Neyse efendim, konu dağıldı yine, işte bu kadın gelecekti bu sabah olayı bağlamak için, ama biz kaçtık saat 10 gibi. Brighton'dan atladık otobüse, şuraları gezdik.

Sonra da geldik eve, ben de bunu yazdım. Sonra yine yazarım.

Perşembe, Mart 08, 2007

Visa Granted - STAMP!!!

Şimdi şöyle.. Günlerdir, haftalardır, hatta ve hatta aylardır ne yazdım, ne çizdim ne de söyledim. Ama sonunda geri döndüm. Şimdi durum şöyle arkadaşlar. Bilenler bilmeyenlere anlatsın, ben Birleşik Krallık'a vizeye başvurdum. Kendisi bir settlement mevzuu olduğundan mütevellit, bildiğiniz klasik VAF-1 formundan ziyade şöyle şıkır şıkır, ele avuca sığan VAF-2 başvuru formunu doldurduk ve durumun gerektirdiği belgeleri topladık -ki esefle belirtmek isterim, biraz benim titizliğimden, biraz da benim titizliğimden ötürü bu süre 6 ay kadar sürdü-. Görünen o ki kurallara uygun bir başvuru hazırlamışım ki vizemizin sonucu pozitif oldu.

Şimdi efendim, ben bu ay içerisinde yolcuyum, evet. İki haftadan az kaldı gitmeme. En son iletimden bugüne kadar geçen sürede sadece ve sadece vize ile uğraşmadım elbet. Hatta 3 haftadan beri vizem var, kalbimin en temiz sayfasında saklıyorum kendilerini. Ancak hem başvuru hazırlığı sırasında, öncesinde ve sonucu sonrasında, öncellikle DP Bonus'ta takıldım, çeviri aktiviteleri düzenledik hep beraber. Bir sürü film çevirdik, sohbet ettik, eğlendik. Ancak vizenin sonucunun beklediğimden erken gelmesi sebebiyle son aktiviteden ayrılmak zorunda kaldım, telafi edeceğimdir en kısa sürede.

Ben şimdi Cumartesi günü taşınıyorum. Alsancak'taki krallığımdan ayrılıyorum ve izninizle Buca'daki fakirhaneme geçiyorum. Önümüzdeki dönem bir süre orada kalacağım efendim. O fakirhanenin de hikayesi çok uzun ama özetle anlatmam gerekirse, kendisi yeni bir ev efendim, gelinlik kız gibi süsledik onu geçen haftasonu KITCHWITCH, ben ve Philip ile birlikte, IKEA'ya gittik. Hani eğer geçen Cumartesi IKEA'da iseydiniz, kesin görmüşsünüzdür üç tip kasanın önünde 4 adet, neredeyse 2 metreye yükselen sepetlerle oradaydık. İşte evet onlar bizdik, yaşasın! :D :D

Neyse sonra onları Buca'ya gönderdik, biz gittik döşedik, temizledik, yıkadık, akladık, pakladık, Cumartesi günü de, ki kendisi yarın değil öbür gün oluyor, taşınıyorum. Aman konuyu uzattım işte bu kadar.

Evi hallettikten sonra önümüzdeki Cuma günü Antalya'ya gidiyorum izninizle, Ece'yi göreceğim, lütfen artık vakti geldi. Bizi OLYMPOS'a ;P götürecek kendisi.

Sonra geleceğim geri. Doğumgünüe ilk kez havaalanında gireceğim, ne garip :| Ondan sonra evime geleceğim, bavulumu hazırlayacağım ve ver elini Brighton :)

Şimdilik bu kadar. Youtube'a uzanan eller kırılsın, farelerinin topu kirden dönmez olsun!